27 Ocak 2017 Cuma

NATALİE BABBİTT ÖLÜMSÜZ AİLE

Bazı zamanları eski kitaplarımı okumaya ayırırım, en sevdiklerimi ya da satırlarıyla en çok dokunanları hayatıma... Durup dinlenmeden yeni şeyler öğrendiğimiz günlerin ardından okuduğum bir söz gelir aklıma, insan en iyi dersleri ara verdiğinde öğrenirmiş.

Yine böyle bir gün "Ölümsüz Aile"yi çıkardı karşıma. Kaç defa okuduğumu hatırlamadan tekrar çevirdim sayfalarını.

Ölümsüzlük, ne kadar da sıkıcı. Ama mutluluk her zaman olduğu gibi insanın içindeyken belki de yaşamı anlamlı kılan şeyin ölüm olması o kadar da önemli değildi; her şey defalarca değişirken, defalarca kaybedilmeye mahkûmken belki de ölümsüzlük dünyanın en güzel şeyiydi. Küçük bir kızın inanamayacağı kadar çılgınca olsa bile…

…insan bugünlerde daha sonra pişman olacağı işler yapar


NATALİE BABBİTT

28 Temmuz 1932 Ohio, Amerika doğumlu çocuk kitapları yazarı ve illüstratör.

Yayıncılık dünyasına bir çizer olarak adım atan Babbitt sayısız çocuk kitabını resimledi. Kirkland College’de çocuk edebiyatı üzerine dersler verdi. 

New York Times Book Review’da köşe yazarlığı yapmış, Amerika’nın en prestijli ödüllerinden Coldecott Ödülü’ne değer görünmüştür.

1982 yılında Hans Christian Andersen Ödülü'ne aday gösterilip, 2012 yılında Amerikan Güzel Sanatlar ve Edebiyat Akademisi tarafından E. B. White ödülüne layık görülmüştür.

Akciğer kanseri teşhisi konulan Babbitt, 1 Kasım 2016’da hayatını kaybetti.

Olan olduktan sonra her zaman iyi bir sebebin olduğunu düşünürsün


ÖLÜMSÜZ AİLE

Babbitt, dünya çapında ün kazanmasını sağlayan "Tuck Everlasting" adlı kitabını 1975'te yayımlamıştı. Tüm zamanların en çok okunun çocuk kitapları arasında gösterilen eser, Türkçeye "Ölümsüz Aile" adıyla çevrilmişti.

Babbitt'in ıssız bir ormandaki bir pınarın suyundan içip ölümsüzlüğe kavuşan, Tuck ailesini anlattığı eseri 2002 yapımı Jay Russell yönetmenliğinde beyaz perdeye ardından tiyatroya uyarlanmıştır.

Yazarın Türkçeye çevrilen eserleri arasında "Jack Plank'tan Deniz Öyküleri" de bulunuyor.



TANITIM BÜLTENİNDEN

Issız bir ormanın ortasında, suyundan içene ölümsüzlük vaat eden bir pınar... Bu pınarın suyundan içerek ölümsüzlüğe kavuşan, ama nedense ölümsüz olmaktan pek hoşnut olmayan bir aile...

Gün gelir pınarın başına bir genç kız gelir. Ölümsüz Aile, yani Tuck'lar, bu güzel kızın, pınarın suyundan içmesine engel olmak; akıp giden dünyanın, sürekli değişen bir doğanın parçası olmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu kanıtlamak zorundadır.


Ölümsüz Aile geçtiğimiz yirmi yıl içinde milyonlarca çocuğa ulaştı; birçok dile çevrildi, hem Amerika'da hem de Avrupa'da okullarda okutuldu. Çocuk edebiyatının bu unutulmaz klasiği, nihayet Türk çocuklarının beğenisine sunuluyor.


Mavi saçlı kız iyi okumalar diler…

23 Ocak 2017 Pazartesi

JOHANN WOLFGANG VON GOETHE
Genç Werther’in Acıları 

GOETHE (28 Ağustos 1749–22 Mart 1832)

Alman hezarfen, edebiyatçı, politikacı, ressam ve doğabilimci.

Aydınlanma Çağı'nın düşünceleriyle yetiştirilen Goethe küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi.

Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Goethe’nin babası, imparatorluk danışmanıydı. Goethe 18 yaşına gelince, babasının isteğine uyarak hukuk öğrenimi için Leipzig'e ardından Strasbourg’a gitti.
Bu sırada üniversitede tıp derslerine de katılıp doktorasını tamamladıktan sonra Frankfurt’a dönerek avukatlık yapmaya başladı.


Waimar Dükü’nün çağrısı üzerine krallık danışmanı, daha sonra başbakan olarak görevlendirildi. 1794’te yazar Friedrich von Schiller'le yaşamları boyu sürecek bir dostlukla Alman Edebiyatı’nda Klasik Dönem’in önde gelenleri oldular.
22 Mart 1832 yılında Waimar’da hayatını kaybetti.

Goethe, şiir, drama, hikâye, otobiyografik, estetik, sanat ve edebiyat teorisi ayrıca doğa bilimleri olmak üzere birçok esere imza atmıştır. Bununla birlikte, zengin bir içeriğe sahip olan mektupları önemli edebi eserlerindendir.

Fırtına ve Coşku (Sturm und Drang) döneminin en önemli öncüsü ve temsilcisi olmuştur. Bugüne kadar, en önemli Alman edebiyatçı olarak kabul edilmiş, eserleri ise dünya edebiyatının zirvesinde yerini almıştır.

Goethe, toplumsal, teknolojik ilerlemeye ve insanlık erdemlerini yadsımadan yaşamaya inanıyordu. Kafka, Goethe'yi "Hayat üzerine söylenebilecek her şeyi söyleyen biri." olarak tanımlamaktadır. Bununla, onun yapıtlarındaki ayrıntı zenginliğine ve felsefi derinliğe dikkat çektiği düşünülebilir.

Şimdi ise evin dar ve karanlık. Üç adımda ölçüyorum mezarını. Oysa sen ne büyüktün bir zamanlar!

TANITIM BÜLTENİNDEN

Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle bugün dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılan Goethe, henüz yirmi beş yaşındayken yazdığı Genç Werther'in Acıları'nda, kısa bir süre önce Charlotte adlı genç bir kadınla yaşadığı mutsuz ilişkiden yola çıkmıştı.

Edebiyat dünyasına, karşılıksız aşkıyla intihara sürüklenen "Romantik kahraman"ı armağan eden bu büyüleyici mektup-roman, şiirselliği ve yaşama tutkulu bakışıyla okuyucuları mıknatıs gibi kendine çekmişti.

Almanya'da bütün gençliği etkisi altına alan romanın, birçok intihara neden olduğu, Werther'in giydiği mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin döneminde moda yarattığı, Napoléon'un bile kitabı sürekli yanında taşıdığı söylenir.

Son derece duyarlı ve tutkulu bir genç ressam olan Werther'in, düşsel dostu Wilhelm'e yazdığı mektuplardan oluşan Genç Werther'in Acıları, edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır.

GENÇ WERTHER’İN ACILARI ÜZERİNE

Goethe’nin 1774’te yazdığı, ilk romanı Genç Werther'in Acıları (Die Leiden des jungen Werther) anlatımı, duyguların coşkunluğu, çağdaş gençliğin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktaki başarısıyla evrensel bir üne kavuşmuş; dünya çapında etki uyandıran ilk Alman romanı olmuştur.

Alman Edebiyatı’ndaki ilk mektup-roman olmasının yanı sıra öncüsü olduğu Coşkunluk Akımıyla yeni bir çığır açıldı. Katı akılcı bir dönemden geçen Alman Edebiyatı’nda duyguların içtenlikle ön plana çıkması ve içe dönüş ses getiren nokta olmuştur. Eser hem biçimsel hem içerik açısından bir dönüm noktası sayılır.

Goethe’nin arkadaşının nişanlısına duyduğu ilgi, Genç Werther’in Acıları’na esin kaynağı olmuştur. “… bildiğiniz yapıtlarımın tümü bir itirafın parçasıdır.” sözüyle yaşadıklarını yazıya dökmenin onun için bir kurtuluş olduğu izlenimini verebilir.

Eserde 17.yy edebiyatına fon olan doğa, karakterin yaşantısının bir parçası, tanrının bir uzantısı olarak panteizm felsefesinin edebiyattaki yansımasıdır.
Eser edebiyatımızda 1930’da Nurullah Ataç çevirisiyle yerini aldı.

Resim yapmak benim için olanaksız… Ama hiçbir zaman şu an olduğumdan daha büyük bir ressam olmamıştım.

Werther’i arkadaşı Wilhelm’e yazdığı mektuplarda tanıyoruz. Bu mektuplar sanata olan şiddetli duygularını dışa vurma çabasıydı.

Werther bir sanatçıdır, ona engel olan coşkun manevi dünyası yüzünden bir çizgi bile çizemediğinden yakınır. Yaşadıklarını kâğıda dökemeyen Werther algıladığı bu güçlü dünyanın altında ezildikçe ezilir.

Bu sancılı dönemlerinde değişken ve kararsız yüreğiyle çevresinde gördüğü cennet için “göksel hayal gücü”nden şüphelenir. Yaşamı yalnızca bir düş, tutsak eden sınırlamalar ve düşsel bir boyun eğmeden ibaret görmesi ruhunu karartır.

Kentin dışında yalın bir yaşam sürme konusundaki sevdası onun yalnızca doğaya yönelme konusundaki eğilimiydi. Doğada ve doğal yaşamda bulduğu mutluluk bütün ruhunu sararken sanatı bunlardan zararlı çıkıyordu.

Yaratılışına uzak bu duygusal uçurum belki de aşka zaaf göstermesine neden oluyor. Akıllı, kişilikli sözleri, yalın iyi yürekli ve her soyutlamanın yetersiz kalacağı Lotte…

Ulu Tanrım! Ya akılları başlarında değilken ya da akıllarını kaybettikten sonra mı mutlu olmaktır insanların yazgısı!












Werther’in aşktaki coşkun mutluluğu birkaç ay sürer. Böylece zamanla aynı doğada bu kez acıyı ve hüznü görür. Baharda doğadaki uyanışla sevice boğulan Werther, sonbaharda ruhunu sarartıp yapraklarını döker…

Yaşadığı Wahlheim’den ayrılıp gezileri sırasında kendi gibi mutsuzluğa düşmüş, acı içinde insanlarla karşılaşır. Bu kişilerle kendine ayna tutabilir, duygularını anlamasına yardımcı olur.

Çünkü kendimize tuttuğumuz farklı aynalar vardır, uzun ve kısa gösterenler… Bunlar hep biraz abartılı olabilir. Ama kendimizi en iyi karşılaştırmalarla tanırız.

Werther Wilhelm’e yazdığı son mektuplarda Tanrı’ya canını alması için yalvarırken eser yayımcının notlarıyla düzyazı şeklini alır. Yayımcı, Werther’in öyküsünü ayrıntılı olarak bilenlerden bilgi toplamış, son dönemlerinde keder, isteksizlik, bitkinlik, kargaşa içinde olduğu belirtir.


Werther son çare, kendini uzaklaştırmak için her şeyi yapmaya karar vermiş Lotte’nin yanına dönmüş, Lotte’nin sözlüsünün silahlarından biriyle kendini vurup yarım günlük can çekişmenin sonunda tüm acıları, diğerlerinin üzerine katman katman yayılırken son bulur.

8 Eylül 2016 Perşembe


BİR KADININ YAŞAMINDAN 24 SAAT STEFAN ZWEİG 


Orijinal adı: Vierundzwanzig Stunden Aus Dem Leben Einer Frau
Çeviri: Mahmure Kahraman
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Baskı: 2015
Sayfa: 80
Tür: Roman

Ağustos sonlarında güzel bir gün karşımda Çeşme’nin açık turkuaz biraz mint yeşili denizi. Yanımdaysa bazen bir bazen birkaç kitabım. Tabi bir de alışkanlığım...

Gittiğim her yerden bir anı, birkaç kelime öğrenme hevesi ya da karbon temelli bir canlıya zamanda yolculuğun ayrıcalığını yaşatan kitaplar alma zevki…

Geçireceğim birkaç saate uygun küçük bir kitap gördüm İş Bankası Kültür Yayınları standında. O anda göz bebeklerim büyüdü ve bunu okumazsam başka hiçbir şey yapamayacağım bu hayatta diye düşündüm çünkü bu Zweig’di.

Zweig gerçekçi betimlemelerin ustası. İlk kelimelerden itibaren etrafımı saran bir sahne. Tüm atmosfer bende; kostümler, saçlar bende ya satrancı izleyen heyecanlı seyircilerden biriyim ya Mrs C. tutkulu, hırslı bir kumarbazı güneşli günler için ikna etmeye çalışırken içlerine işleyen yağmur damlaları benim.

STEFAN ZWEİG 

Stefan Zweig 1881 Viyana doğumlu romancı, oyun yazarı, gazeteci, biyografi yazarı. Felsefe eğitimi gördü; İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince, Yunanca öğrendi. Dünyayı dolaşıp yerleştiği Salzburg’da en güzel eserlerini yazdı. 1930’larda başarısıyla Nazilerin dikkatini çeken Yahudi kökenli Zweig’in eserleri yakılmaya başladı, ülkesini terk etmek zorunda kaldı. İkinci dünya savaşı çıktığında Rio de Janeiro’ya yerleşti. “Denemeler”de ölüm karşısında özgür olmak isteyen Montaigne’den etkilendi.

Ya da kendileri yüzme bilmedikleri halde boğulan birinin arkasından köprüden atlayan insanların durumuna benzetilebilir belki yaptıklarım…









Avrupa’nın düştüğü durumdan ve kendi dünyasının bir daha var olmayacağı düşüncesinden dolayı intihar etti. Kendi isteğiyle ve bilinçli olarak ayrıldığını, gücünün uzun süren yurtsuzluğu sırasında tükendiğini ve manevi yurdu Avrupa’nın kendini mahvettiğini yazdığı veda mektubunu şu cümlelerle sonlandırmıştır:

“Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım uzun gecenin ardından gelecek olan sabah kızıllığını görebilirler! Ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum.”

Lirik şiir, trajedi, dram türünde sahne eserleri ve biyografi yazdı. Üç büyük usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Maria Antoinette; Stendal; Magellan bunlardan birkaçıdır.

Sigmund Freud ve psikolojiye duyduğu ilgisini yansıtan bir kadının yaşamından 24 saat için Maksim Gorki:“Böylesine derin bir kitap daha okumadım diyebilirim.”demiştir.

Ama dediğim gibi bütün acılar korkaktır. Yaşama duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; bütün yaşama arzusu düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinde mevcuttur.

Sakin üslupları, havadan sudan konuları olan pansiyon müşterileri arasında bir akşam hararetli bir tartışma çıkar. Madam Henriette zengin kocasına ve iki küçük kızına bir mektup bırakarak pansiyona yeni gelmesine rağmen sosyal yetisiyle neredeyse birkaç saat içinde herkesin gözdesi olan genç, yakışıklı bir erkekle kaçmıştı.

Tartışmanın nedeni anlatıcının grubun düşüncelerinin aksini savunmasıdır. Anlatıcıya göre bu kaçış masumca hatta olağandır.
Mrs C.’nin -grubun sessiz otoritesi saygın İngiliz üyesinin- bu düşünce dikkatini çeker ve genç adamın tüm samimiyetini, aklından geçenleri öğrenmek için anlatıcıyı soru yağmuruna tutar. Anlatması gereken önemli şeyle kendini suçlamaktan kurtulacaktır.

Yaşlı kadın 67 yıllık yaşamında kendisinden başka kimsenin bilmediği 24 saati düşünmeden tek bir günü tek bir saati geçiremiyordu…

Peki, konu Madam Henriette’nin böylesine bir serüvene nasıl katılabildiği mi yoksa en umulmadık tartışmalardan en gizli sırların bile ortaya çıkabileceği mi?

Bu yeni dünyanın atmosferindeki bulutları birazcık da olsa dağıtabilmekti isteğim.

Mavi saçlı kız iyi okumalar diler…

30 Haziran 2016 Perşembe


Lola ve Komşu Çocuk Stephanie Perkins


Lola ve Komşu Çocuk hayalleri sevmeyi hatırlatıyor. Lola’nın parlak, rengârenk ruhunun terziliğine yansıması da hayallerin gerçek olabileceğini…



Stephanie Perkins

Genç ve yetişkinler için olan kitaplarıyla uluslararası çoksatan bir New York Times yazarıdır. South Carolina da doğmuş, 2004’e kadar North Carolina’da yaşamıştır. Her zaman kitaplarla çalışmış, kitap satıcısı ve kütüphaneci olmuştur. Bugünlerde ise editörlük, kitap yazarlığı yapmaktadır.





Tanıtım Bülteninden

New York Times Çoksatan:
-2012 YALSA En İyi Genç Edebiyatı
-2013 ALA Rainbow Seçkisi
-2012 The Inky Awards Silver Inky Ödülü Adayı
-2011 Goodreads Choice Award En İyi Genç Yetişkin Romanı Adayı

Lola ve Komşu Çocuk, hem tatlı bir aşk hem gerçekçi bir dostluk hem de John Green ve Rainbow Rowell sevenlerin zevkle kucak açacağı bir kendini bulma hikâyesi.

Geçmişinde kalan çocuk, gelecekteki aşkı olabilir mi? Henüz kendini geliştirme aşamasındaki tasarımcı Lola Nolan modaya inanmıyordu... O, kostümlere inanıyordu.

Kıyafet ne kadar parıltılı, eğlenceli ve farklı, yani etkileyiciyse o kadar iyiydi. Ve Lola'nın hayatı, özellikle de seksi rockçı erkek arkadaşı varken mükemmele gayet yakındı. Ta ki Bell ikizleri olarak da bilinen Calliope ve Cricket mahalleye tekrar taşınıp Lola'nın derinlere gömdüğünü düşündüğü acı verici geçmişini gün yüzüne çıkarana kadar.

Kolay şeyleri yapmakla ilgilenmiyorum.
Güzel şeyleri yapmakla ilgileniyorum…


Stephanie Perkins bizim neslimizin Jane Austen'ı. Hikâyeleri kısa sürede unutamayacağınız kadar büyüleyici.
-Tahereh Mafi, Bana Dokunma romanının çoksatan yazarı-

"Büyülü… Âşık olmanın nasıl bir şey olduğunu gerçek anlamda hatırlatıyor."
- Cassandra Clare, New York Times çoksatan yazarı-

"Zekice diyaloglar, taptaze karakterler ve bir sürü yakıcı temas... Sarah Dessen hayranları, aşk ve gerçekliği incelikle birleştiren Stephanie Perkins'i zevkle okuyacaklar."
-Kirkus Reviews-

"Perkins, insanların farklılıklarını kabullenmenin ancak aşk ile mümkün olduğunu son derece iyi bir şekilde gösteriyor."
-Booklist-

"Zekice kurgulanmış diyaloglar ve seksi bir romantizm... Lola'nın fazlasıyla mütevazı espri anlayışı ve Perkins'in, onun gelgitli duygularını yazmaktaki becerisi birleşince ortaya elinizden bırakamayacağınız bir kitap çıkıyor."
--Publishers Weekly-

"Çok modern, çok eğlenceli ve tartışılacak sorularla dolu."
-Romantic Times Book Reviews-


Lola ve Komşu Çocuk hakkında Stephanie Perkins’ten

Lombard Street
Lola Isla Anna üçlemesi şimdilerde birçok kitaplıkta yerini aldı. Yazar, Lola’yı Anna’nın devamı bir karakter olarak görmüyor. Bazı yan karakterlerin olabileceği bu kurgunun sabit karakteriyse Lola.

Perkins, Lola’nın dünyası San Francisco’da bir yıl yaşamış, evlilik teklifini de kitabında yer verdiği dünyanın en çarpık caddesi olan Lombard Street’te almış.


Kurgudaki diğer büyüleyici yerse Redwood Forest…

Tarih kitapları yalanlarla dolu. Savaşı kim kazanıyorsa hikâyeyi o anlatıyor…


Peki kitabı için fikri nereden bulmuş?...

Perkins, Anna’dan önceki yılların berbat yetişkin romanlarıyla dolu olduğunu düşünüyor. Karakterler San Francisco’da yaşarken ortaya çıkmış.

Lola ismi için Run Lola Run filminden esinlenmiş. Bunların yanı sıra artistik patinaj, film, tiyatro, kostüm dizaynı sevgisi okunulduğunda kitabın her kelimesinde göze çarpıyor, buna Lola’nın babaları gibi yazarın annesinin inanılmaz “pie”ler pişirmesi de dahil…

Lola başlarda başarısız bir romanken birçok temanın değiştirilmesiyle yazar kitabın Anna’daki yerini keşfetmiş. İzleyen birçok nedenle bu romanın kalbinde önemli bir yer ettiğini de belirtmeliyim.

Zihnimde yarı anlamlı cümleler dolaşıyordu.
Ama hiçbirini söyleyebilecek kadar takip edemedim…


Daha fazlası için bakabileceğiniz adres


Mavi saçlı kız için Lola ve Komşu Çocuk

Okunması gereken gençlik kitapları olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemi yıllar önce tür seçmeye başladığımda duyduğum, öğrendiğim, bir küçük hayat felsefesi haline getirdiğim şu sözle temellendirebilirim… “Hiçbir kötü kitap yoktur ki bir şey öğretmesin.”

İnsanın elinde tutabileceği müzikler hala çok güzel…


Gençlik kitapları alanında birkaç yıl öncesindeki okumalarımı da göz önüne alırsam Türk Edebiyatı’nda İpek Ongun; Dünya Edebiyatı’ndan da John Green ve J. K. Rowling en çarpıcı isimler arasında.

Lola ve komşu çocuk, hayalleri sevmeyi hatırlatıyor. Lola’nın parlak, rengarenk ruhunun terziliğine yansıması da hayallerin gerçek olabileceğini…


Lola düşünce kalkabilen karakterden. İlk sayfalarda kendini hissettiren reading slump yani bir tür okuyamama problemine karşın okuyuculara sayfaları çevirten onun kendine tutunabilmesi.

Hayatı şansa bırakmak yerine yaptıklarını sağlamlaştıran, bulutlu günleri unutmadan yarınlar için ışık dolan, olgunluk en güçlü noktası olan kız.


Eğer ben yıldızlarsam Cricket Bell koskoca galaksiler eder…




Lola’nın kalbinde bir yerlerde hep sakladığı çocukluk aşkının geri dönüşüyle hayatındaki renkler en canlı haline bürünüyor. Yıllar önce taşınması gereken çocuk Cricket Bell, Lola’yı yanında götüremediği için yıldızları götürmüştü. Dönüşüyle bütün galaksinin ışığı olacak kadar yıldız parladı.

Mavi saçlı kız iyi okumalar diler…


25 Haziran 2016 Cumartesi

CAHİT KÜLEBİ-ATIMIN YELESİ BULUT RENGİNDE
Okuduğum kitap Turgay Fişekçi’nin seçtiği şiirlerden oluştu. Kısa bir biyografiden önce söylemeliyim ki, Külebi’nin şiiri içtenliğin şiiridir. Duru ve uyumlu anlatımıyla dikkat çeker. Bunun yanı sıra mısralarda göze çarpansa doğallık, gerçekliktir.


ALACAKARANLIKTA
….
Sen de yalnızlık saçarsın.
İçmeye korkarsın, efkâr basar.
Ağlayamazsın el âlem var.
Şapkanı bile çıkaramazsın
Saçlarını uçurur rüzgâr...



CAHİT KÜLEBİ

20 Aralık 1917-20 Haziran 1997
“Bir şair konuşulan her şeyin şiirini yazabilir, tabi yazabilirse.”





Tokat’ta doğmuş, Ankara’da vefat etmiştir. Külebi adını babasının aile adı Gullebi'den yararlanarak kullanmaya başlamış, sonradan soyadı olarak tescil ettirmiştir.

Edebiyat öğrenimi görmezse şair olamayacağına inandığı için İstanbul’daki yüksek öğretmen okulu sınavlarına hazırlanır. İlk şiirlerini daha lise öğrencisiyken, Sivas Erkek Lisesi'nin Toplantı adlı dergisinde yayımlamıştır.

Yazım hayatı İstanbul’da devam ederken Gençlik dergisinde Mahmut Cahit ve Nazmi Cahit imzalarıyla şiirler yayımlamış; Yeşeren Otlar adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü'nü, Yangın adlı kitabıyla da Yeditepe Şiir Ödülü'nü kazanmıştır. Çeşitli illerde köy öğretmenliği yapan Külebi 1956’da Milli Eğitim Bakanlığı’nda başmüfettiş olmuştur.



Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!


Halk şiirinden, türkülerden yararlanarak çağdaş bir şiir
oluşturmuş; yurt, insan ve doğa sevgisini işlemiştir. Şiirlerinde çocukluğunun ve gençlik yıllarının geçtiği yörelerden izlenimlerini yansıtmıştır. 1940 sonrasında başlayan şiirimizin yenileşmesi hareketinde kendine özgü bir yeri vardır.



Paylaşmak istediğim şiirinse gökyüzünü içeren mısraları var…
Ne de olsa umut alabildiğine geniş, umutsuzluksa denizler gibi.


ÇÜRÜYEN OTLAR

Bilinmez hangi şehirde
Yaşarsın aşktan habersiz,
Küçük çakıl taşım, nasıl bulayım!
Kaybolmuşsun bir kocaman nehirde.

Bu kimin çocuğu, der, seni görenler.
Benim çocuğum, diye, sesim gelir uzaktan.
Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın
Yanakların kızarır ağlamaktan.

Bir gün sokakta rastlasam, ellerini
Alsam avuçlarıma okşasam.
Sıcaklığını tanır da mısralarımdan
Kız kardeşimsin sanırlar belki.

Sen orada, ben burada
Birbirimizden habersiz
Ayrı yaylalarda yeşeren otlar gibi
Bekleye bekleye çürüyeceğiz.

 Senin oturduğun şehirde
Gökyüzü mavidir benimkinden,
Çiçekler daha taze
Kuşlar bile güzeldir birbirinden.

Şarkılar daha neşeli, daha mahzun
Akşamlar daha garipsi,
Umut alabildiğine geniş,
Umutsuzluksa denizler gibi;

Trenler bile daha sevinçli
Daha kederli gelir gider.
Gençler bütün haşarı
Yaşlılar büsbütün kederlidirler.

Kadınların sütü daha gür, daha ak
Çocukların iştahı yerinde,
Gemiciler bile daha sarhoştur
Doğup büyüdüğün şehirde.

Garibim! Nazlım! Öksüzüm!
Hayal rüzgârlarıyla emzir beni de!
Uzak ya, kokunu duyuyorum
Gül gibi açıldığın şehirde.

Mavi saçlı kız iyi okumalar diler…